10 Eylül 2007 Pazartesi

SANA BİR TANRI GETİRDİM








26/12/2006 - uyuduk bir daha uyanamadık

Sana bir Tanrı Getirdim


Hani o iki kişilik dünyalar bizimdi

Hani sen iyiydin


Halden anlardın


Hani sen git demiyecektin bana


Ve ben herşeye rağmen gelecektim


İçimde bir umut


Ellerimde olgun meyvalar


Dünya nimetleri


Gözlerimde yanıp yanıp sönen bir pırıltı


Ama ne sen gel dedin


Ne de ben gelebildim herşeye rağmen


Aşkımız ayrılıklarla başladı


Deli dolu akan nehirlerden tas tas sular içtik


Öyle ateşlerle doluydu yüreklerimiz öyle tutkundu


Karlı dağların serinliğinde uyurduk geceleri
Deniz fenerinin ışığında yıkanırdık
Köpükten bir çalkantıydı içimizde zaman


Ne yana baksak denizdi maviydi ışıktı


Sonra bir çaresizlikti zifir


Akıntıya kapılmış gemiler gibiydik


Bir org çalınır gibi yanıbaşımızda


Öyle kendinden geçmiş öyle başıboş


Öyle derin duygular içindeydik anlatılmaz


Sarhoş rüzgarlara bıraktık kendimizi


Aldığını geri vermez dalgalara
Görmediğimiz ülkeler gördük gün doğusunda


Tatmadığımız yemişlerden tattık günahkar olduk


Alevden bir tasta eridi günler


Bir cehennem ateşiydi aşk içimizde


Hiç sönmeyecekmiş gibi yanıyorduk
Tutsaklığımız nasıl başladı bilinmez


Paslı demir kapılar kapandı üstümüze
Taş duvarlarda kayboldu boğuk seslerimiz
Çaresizliğimizi bize aynalar söyledi inanmadık
Kuşatıldık ansızın kederle ayrılıkla


Aman vermez karanlıklar sardı dört yanımızı


Yalnızlık bir ağrı gibi çöktü başımıza
uyuduk ,bir daha uyanamadık
Şimdi bir kutup var sana çeker beni bir kutup var senden öteye


Ben onun için böyle ortalıklarda kaldım


Dağ yollarında caddelerde sokaklarda


Onun için bulup bulup yitirdim seni


Hangi kapıyı çaldıysam sen açtın bana


Hangi gözümü yumduysam seni gördüm


Zamandın zamandan öte bir şeydin


Yıllarca bir meşale gibi yandın uzaklarda


Bu manyetik alanda boğulmam senin yüzünden


Bu zincirleri sen vurdun ellerime


Sen getirdin bunca karanlıkları


Al şunu mum yak


Korkuyorum


Bir taş aldım attım denize


Günahlarımdan kurtuldum


Alfabenin yirmisekizinci harfindeyim


Öteye gidemem


İtme beni


Benim de bir insan tarafım vardı


Bakma böyle kötü olduğuma


Benim de dileklerim vardı


Benim de bir beklediğim vardı yaşamaktan


Yeter artık vurma yüzüme çirkinliğimi


Hergün bir kadın ağlar benim yüzümde


Büyük dertler için benim ellerim


Anlamıyor musun


Sen sevildiğin için güzelsin bu kadar


Ben sevilmediğimden böyle çirkinim


Bütün kötü yerlerde ben korkarım


Biliyorum


Bir hayvan leşiyim öleli kırk gün olmuş


Fabrika bacalarında bir kara dumanım


Zehirim akrep kuyruklarında


Kötüyüm sevemediğin kadar


Öyle fenayım


Kapanmış bıçak yaralarında


Bu pis çöp tenekelerinde unut beni


Unut artık


Bayat bir ekmek gibi


Çürümüş bir elma gibi


Sarı badanalı evlerde kazanlar kaynar


Sarı badanalı evlerde günahlar işlenir her gece


Sarı badanalı evlerde ölüler yıkanır


Sarı badanalı evleri sev biraz


Bu evlerde zaman benim akşamlarımdır yitirilmiş


Bu kazanlarda benim gözbebeklerimdir kaynayan


Bu sarılarda benim yüreğim bir ölür bir dirilir Anladım


Bu dünyada benden başka kimse yok beni anlayan


Tosca' dan bir arya hatırlıyorum şimdi


Sus biraz


Ensemde bir akrep yürüyor


Bırak yürüsün


Sabaha asacaklar beni


Dokunma


Yedi canım vardı ikisi gitsin


Bunca ölümler az gelir bana Kalbimi yardım
bir damla kan aktı


Kutuplara kar yağıyordu


Üşüdüm


Failatun vezniyle seni çağırıyorum


Bana imbiklenmiş yeşilliğini getir


Dur gitme


Beş kuruşum vardı kaybettim


Dur gitme


Isırgan otlarından kurtar beni


Deniz analarının gözlerini çaldım


Sana bakmak için


Güneşi üçe böldüm


Al biri senin olsun


Yüzümde beş bıçak yarası var
Bir de sen vur


Barut kokusunu severim
bir portakalı dilim dilim soy


Acıktım


Tut ki ben yoğum artık yeryüzünde


Tut ki bir marul yaprağıydım


Öldüm


Al şu serçe parmağım sende kalsın.


Ben kötüyüm


Allahsızım


Korkunç çirkinim


Ben seksensekizinci tul dairesiyim


Sağ gözümün üç kirpiğini kestim


Al


Ben lanetlendim
Chopin' in cenaze marşı çalınıyor


Ölüler ayağa kalktı


Görüyor musun


Şu soldan ikinci benim


Senin yüzünden öldüm


Şimdi seni getiriyorlar karanlığıma


Ağlıyorum


Biraz sev beni


Gül biraz


Yaklaş biraz


Seni affediyorum


Kuşkonmaz dallarına astım kendimi


Sedir ağaçlarına gül yapraklarına


Başımı taşlara vurdum


Gözbebeklerimde büyük camlar parçalandı


Tanrısal duygular içindeydim


Bütün tanrısızlığımdan uzakta
Bir kemiklerinin sertliğini aldım
Bir teninin aklığını


Sonra sıcaklığını dudaklarının


Gel bak SANA Bir TANRI GETİRDİM Gel bak
Bir
TANRI YARATTIM SENDEN. (Ankara, 1957)
.
Ümit Yaşar Oğuzcan

asla pes etme







25/12/2006 - asla pes etme
JAPON COCUGUN TEK HAYALI UNLU BIR KARATECI OLMAKTI.FAKAT AILESI BUNA IZIN VERMEDI. BIRGUN TALIHSIZ BIR KAZA SONUCU COCUK SOL KOLUNU KAYBETTI. AILESI COCUGUN MORALININ COK KOTU OLDUGUNU GORUNCE ONA BIR KARATE HOCASI TUTTU. HOCA ILK DERSTE COCUGA KARSISINDAKINI SAG KOLUYLA TUTUP USTUNDEN SAVURMAYI GOSTERDI. HATTA IKINCI UCUNCU VE SONRAKI BUTUN DERSLERDE HEP AYNI HAREKETI YAPIYORLARDI. COCUK BIR GUN HOCASINA 'HOCAM BEN COK SIKILDIM ARTIK BASKA HAREKETE GECSEK 'DEDI.HOCA ISE BUNU KABUL ETMEYEREK DUNYADA BUNU YAPAN EN HIZLI KISI OLMADIKCA BITIRMEYECEGINI SOYLEDI.COCUK O KADAR HIZLANMISTI KI,HOCASINI BILE GOZ ACIP KAPAYINCAYA KADAR YERDEN YERE VURUYORDU.BIR GUN HOCA ELINDE BIR KAGITLA GELDI. KAGITTA COCUGUN GENCLER KARATE SAMPIYONASINA KATILABILECEGI YAZIYORDU.COCUK COK SASIRDI. ERTESI GUN SALONDA ILK RAKIBININ KARSISINA CIKACAKKEN HOCASINA SORDU 'HOCAM BU IS NASIL OLUR,BEN SADECE BIR TEK HAREKET BILIYORUM KESIN KAYBEDERIM' HOCA ISE 'SEN SADECE HAREKETI YAP' CEVABINI VERDI. COCUK RINGE CIKTI VE HAREKETIYLE RAKIBINI ELEDI.HATTA TEK HAREKETLE FINALE KADAR CIKTI. FINALDE KARSISINDA KENDISININ IKI KATI BIRI VARDI.ONCE COK KORKTU AMA YINE BILDIGI TEK HAREKETI YAPTI VE RAKIBINI ELEDI SAMPIYON OLDU. SEVINCLE HOCASININ YANINA KOSTU VE SORDU'HOCAM NASIL OLUR ANLAMIYORUM, SADECE BIR HAREKET BILIYORUM,TEK KOLLUYUM VE SAMPIYON OLDUM' HOCASI COCUGA BAKTI VE DEDI KI: 'SENIN YAPTIGIN HAREKET KARATEDEKI EN ZOR HAREKETLERDEN BIRIDIR VE BIR TEK SAVUNMASI VARDIR! RAKIBININ SOL KOLUNU TUTMAK'

Türkiye kitap okuma haritası




Peter Lauster kitapları


1997 de okuduğum bu kitaplar çok güzel psikoloji kitaplarıdır

Miki Fare ve Niyazov


23/12/2006 - Miki fare ve Niyazov
ÖNCEKİ GÜN ÖLEN TÜRKMENİSTAN DEVLET BAŞKANI NİYAZOV'UN GARİP YASAKLARINI OKUDUM.ŞAŞIRDIM.ARABADA RADYO DİNLEMEK YASAK GİBİ.AMA GEÇENLERDE ONUNLA İLGİLİ BİR HABER OKUDUM HEM ŞAŞIRDIM HEM GÜLDÜM.TÜRKMENİSTANA DİSNEYLAND AÇILMIŞ.NİYAZOV-BEN MİKİ FARE DEN GICIK KAPIYORUM ONU GETİRMEYİN DEMİŞ.FİRMA DA GETİRMEMİŞ.
BU DA AÇILAN DİSNEYLAND IN HABERİ:
Türkmenistan'da Türk inşaat şirketinin yaptığı Disneyland açıldı.
Türkmenistan'ın başkenti Aşkabat'ta Türk Gap İnşaat Şirketi tarafından 50 milyon dolara yapılan Disneyland, törenle hizmete açıldı. Törene Türkmenistan Devlet Başkanı Saparmurat Türkmenbaşı dışında tüm devlet erkanı eksiksiz katıldı.
Bugün yapılan törende Türkiye'nin Aşkabat Büyükelçisi Hakkı Akil, yabancı misyon şefleri, Türkmenistan'da çalışan Türk ve yabancı işadamları ve Türkiye'den de çok sayıda davetli hazır bulundu. Birlikte kurdeleyi kesen Türkmenistan Kültür Bakanı Enebay Atabayeva ile Çalık Holding Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Çalık daha sonra törene katılan davetlilere Disneyland'ı gezdirdi.

Yaklaşık yarım saat süren tören, havai fişek gösterileriyle son buldu.

Yıldız Tilbe'den


18/12/2006 - yıldız tilbe
sabahtan beri çevirip çevirip aynı türküyü dinliyorum.
mecnunum leylamı gördüm
bir kerecik baktı geçti
ne sordu ne de söyledi
kaşlarını yıktı geçti
soramadım bir çift sözü
ay mıydı gün müydü yüzü
sandım ki zöhre yıldızı
şavkı beni yaktı geçti.
ateşinden duramadım
ben bu sırra eremedim
seher vakti göremedim
yıldız gibi aktı geçti
bilmem hangi burç yıldızı
bu dertler yareler bizi
gamze oku bazı bazı
yar sineme çaktı geçti.
İzzeti der ne hikmetmiş
uyur iken gördüm bi düş
zülüflerin kemend etmiş
yar boynuma taktı geçti.

Somon balığı ve faydaları





17/12/2006 - Somon balığı ve faydaları
Akıl Sağlığı Diyeti diyet.bilgisi.org dan alınmıştır.
Akıl Sağlığı DiyetiAkıl sağlığı diyeti !Hem akıl hem de beden sağlığını koruyan ve fazla kilo aldırmayan beslenmede somon başrolde… Kilo almadan ruhsal ve bedensel sağlığımızı koruyabilmek için, kalori ve saf nişastalı besinler açısından kontrollü, ama besin kalitesi yüksek bir beslenme tarzı uygulamak mümkün. Bilim adamlarına göre akıl ve ruh sağlığının merkezi olan beyin, en ufak değişim ve eksiklikten anında etkileniyor. Besin ve mineral değeri düşük, aşırı mayalanmış hamurdan yapılan ekmek, sinir sistemini bozuyor. Buna karşın balık gibi fosforlu gıdalar beyni ışıldatıyor. Omega-3 yağ asitleri, özellikle beyin, retina ve kalpte yüksek oranlarda bulunuyor. Beynin birçok fonksiyonunda önem taşıyor. Amerika'da yapılan son araştırmalarda; Omega3, psikiyatrik rejimlerde kullanılmış ve stresse karşı dirençli hale gelen bünyenin ileride oluşabilecek depresyon, intihar eğilimi ve manik depressif dahil bir çok psikolojik rahatsızlığı önlediği belirlenmiş. Amerikan Kalp Birliği ve Sağlık Enstitüsü, bu yeni araştırmaların sonuçları doğrultusunda, her yetişkinin haftada en az iki kez balık yemesini tavsiye ediyor. Üstelik tavsiye edilen balıklar başta somon olmak üzere, tümü oldukça yağlı diye bilinen türden. Normal insan için Omega3' ün, günde 1,2 gram alınması yeterli iken, melankolik yada hafif depresyondakilerin ise 4-5 gr mutlaka tüketmesi gerekiyor. Omega-3’ü almanın en leziz şekli, özellikle somon gibi soğuk denizlerde yetişen yağlı balıklarla zenginleştirilen menüler. Ancak, her balıkta omega-3 yağ asidi yok, ya da miktarı çok az. Derin ve soğuk denizlerde yaşayan balıklarda daha yüksek. somon uskumru, gibi balıklar omega-3 açısından daha zengin. Kültür balıklarında omega-3 seviyesi çok düşük. Bu balıklar mısır gibi besinlerle yetiştirildiklerinden yeterli omega-3 yapamıyor. Akıl Sağlığı Diyeti Beslenme uzmanlarına göre; beden sağlığı kadar akıl sağlığını da korumak isteyenler, sabah taze peynir, yumurta, taze meyve suyu veya yulaf ezmesi gibi tahıllar içeren dengeli bir kahvaltı ile güne başlayabilir. Ana öğünlerde balık, yoğurt, bol sebze ve meyve, tam buğday unundan ekmek, bulgur gibi besinler, hem beyin işlevleri için gerekli maddelerini verir, hem de şişmanlık ve kalp damar hastalıklarından korur. Yemek aralarında meyve veya bir miktar fındık, badem gibi yiyecekleri tüketmekte yerinde bir alışkanlıktır. Akşam yemeklerinde ise özellikle “omega 3” yağ asitleri açısından zengin, somon gibi yağlı bir balık yanında, yoğurt, salata ve meyve, tercih edilmelidir. SOMONUN ÖYKÜSÜ: Yüksek dağlarda kaynayan ırmakların yataklarına bırakılan yumurtalar burada döllendikten sonra, ortak çıkan yavrular gelişene kadar bu soğuk sularda yaşarlar. Daha sonra aşağılara inip denize açılan somon balıkları iyice olgunlaştıktan sonra koku duyularını kullanarak doğdukları yere yani ırmak yataklarına doğru bir dönüş yolculuğu yaparlar ve neredeyse zıplayarak suyun akışının tersine, yukarıya doğru çıkarlar. Kendi yaşamlarının başladığı yere yeni yaşamlar verecek yumurtaları bıraktıktan sonra somon’un yaşam misyonu biter ama yaşam döngüsü devam eder. Eskimolar yağı ve kolesterolü bol miktarda tüketmekte ancak kalp problemleri yaşamamaktadırlar. Yanıt balıktaki Omega-3’lerdir. Eskimoların kan örneklerini inceleyen araştırmacılar, batılı insan kanında çok düşük seviyede rastlanan bazı maddelerin, eskimoların kanında çok yüksek oranlarda bulunduğunu saptadı. Bu maddeler, Poliınsatureol (çok doymamış) yağların uzun zinciri Omega-3 grubundan olan EPA ve DHA idi. Daha ileri ki çalışmalar her iki maddenin de özellikle somon ve Ringa gibi yağlı balıklarda bulunduğunu kanıtladı. Araştırmalar ölümlerin %30 oranında azaldığını göstermektedir. Örneğin Japonlar da çok somon yiyor ve kalp hastalığına az yakalanıyorlar ve daha uzun yaşıyorlar. TÜRKİYE’DE SOMON Sağlık açısından vazgeçilmez bir gıda olan somon balığını, ülkemizde son iki yıldır bulmak kolaylaştı. Somon balığını taze ve bütün olarak, dilim olarak, fileto ve fümelenmiş olarak marketlerde veya balıkçılarda bulabilmek mümkün. Bütün olarak satılan somon balıkları 4-5 kg. civarında oluyor. Somon balığının ülkemizde üretimi yok. Soğuk denizleri seven bu balık için Türkiye’nin denizlerinin ısısı uygun değil. Somon balığı taze olarak Norveç firması Hallvard Leröy’den ithal ediliyor. Dünyaca ünlü ve güvenilir bir firma olduğu bilinen Leröy’ün Türkiye’deki ortağı Alarko. Alarko Leröy (www.alarko-leroy.com.tr) ortaklığında Norveç somonu tüketici ile buluşuyor. Tanşas, Migros, ChampionSa, CarrefourSa, Gima, Kipa, Makro, Metro, Real, IKEA gibi mağaza, yerel marketler ve şarküterilerde ambalajlı ürünler ve taze somon mevcut. Tüm ürünler toptan tüketim için bütün fileto görüntüsü bozulmadan kiloluk ambalajlarda, tüketiciler içinse daha az gramajlı vakumlu ambalajlar şeklinde satışa sunuluyor. Bütün somon balığı, fileto ve steak (biftek) olarak balıkçılarda da satılıyor. Norveç’ten taze olarak ithal edilen balığın taze raf ömrünü uzatmak için üretici firmanın uyguladığı ‘doğal’ koruyucu işleme yöntemleri var ve bunlar hiçbir suni katkı içermiyor. Balıklar Norveç’ten 0-4C soğutuculu TIR’lara yüklenerek İstanbul’a geliyorlar ve marketlere dağıtılıyor. Alarko Leröy, taze somon balıklarının raf ömrünün 21 gün olduğunu söylüyor, ama genelde marketlerde balıklar üç günde tükenmiş oluyor

9 Eylül 2007 Pazar

Sen derviş olamazsın

karalama defteri

13/12/2006 - sen derviş olamazsın
Sen derviş olamazsın
Dervişlik der ki bana;
Sen derviş olamazsın.
Gel ne diyeyim sana,
Sen derviş olamazsın.
Derviş bağın taş gerek
Gözü dolu yaş gerek,
Koyundan yavaş gerek,
Sen derviş olamazsın.
Dövene elsiz gerek,
Sövene dilsiz gerek
Derviş gönülsüz gerek,
Sen derviş olamazsın.
Dilin ile şakırsın,
Çok maniler okursun,
Vara yoğa kakırsın,
Sen derviş olamazsın.
Ele geleni yersin,
Dile geleni dersin,
Böyle dervişlik dursun,
Sen derviş olamazsın.
Doğruya varmayınca,
Mürşide ermeyince,
Hak nasip etmeyince
Sen derviş olamazsın.
Şeyhim sözleri haktır,
Asla hilaf yoktur,
Senin inadın çoktur,
Sen derviş olamazsın.
Derviş YUNUS gel şimdi,
Ummanlara dal şimdi,
Ummana dalmayınca,
Sen derviş olamazsın.
Sen Hakk'ı bulamazsın.

çoğul kişilik bozukluğu





7/12/2006 - çoğul kişilik bozukluğu
İÇİMİZDEKİ YABANCI(YAZAN LEVENT METE.afl.org.tr den alıntı yazı)Ocak 1887'de, Birleşik Devletlerde, Rhode Island Bülteni adlı yerel gazetede bir kayıp ilanı yayınlandı. Vaiz Ansel Bourne bir sabah evinden ayrılmış ve bir daha geri dönmemişti. İlanda, altmış yaşlarında beyaz saçlı ve uzun beyaz sakallı bir adam olarak tanımlanıyordu. Bourne, Batı eyaletlerinden birinde doğmuştu. Eşi, onun son yıllarda, kendini kaybetmesine yol açan tuhaf nöbetler geçirmeye başladığını ve bir kaç saat süren bu nöbetlerden sonra doğduğu yerlere dönmekten söz ettiğini söylüyordu. Bir süre sonra olay unutulmaya başlamıştı. Ancak, 14 Mart sabahı, Pennsylvania'nın Norristown kasabasında bir adam, yatağında korku ve şaşkınlık içinde uyandı ve çevresindekilere buraya nasıl geldiğini sormaya başladı. Adının Ansel Bourne olduğunu söylüyordu. Belleğinde aradan geçen iki ayla ilgili hiç bir anı yoktu. İki ay önce, evinde yatağa girip gözlerini kapadığını anımsıyordu. Sonra, gözünü açmış ve kendini burada, bir başka eyalette, tanımadığı insanların arasında bulmuştu. Kasabalılar onu, A. J. Brown olarak biliyorlardı. Altı hafta önce atlı tramvaydan inmiş, biraz parası olduğunu, bir iş kurmak istediğini söylemiş, bir dükkan kiralamış, rafları kırtasiye malzemesi, şekerleme, meyve ve buna benzer ufak tefek şeylerle doldurmuş, kimseye olağan dışı bir şey döndüğü izlenimi vermeyen küçük bir tüccar olarak günlük yaşamdaki yerini almıştı.
Bourne, bir kaç gün sonra Rhode Island'a, eski yaşamına geri döndü. Bir kaç saatliğine kendini kaybetmesine yol açan nöbetler sürüyordu. Bir süre sonra, bir ruh doktoruna başvurdu. Hipnoz seansları sırasında, içinde gizlenen A. J. Brown kişiliği ortaya çıktı. Ancak, doktoru, tüm çabalarına karşın A. J. Brown'ı Ansel Bourne ile birleştirmeyi başaramadı. Bu çift kişilikli adamın öyküsü o yıllarda bir bilimsel dergide yayınlandı ve oldukça ilgi çekti. Öykü, ilginçliğini hala koruyor ve bugün psikiyatrinin temel kitaplarından birisi olan Textbook of Psychiatry'de yer alıyor.
Ansel Bourne yalnız değilBourne, gövdesini tanımadığı bir yabancıyla paylaşan tek insan değil. Onun gibi daha bir çokları, ansızın ortaya çıkan ikinci kişiliğin elinde alışılmadık olaylara sürüklendiler. Üstelik, bunların bir çoğu, A. J. Brown kişiliğine göre çok daha renkli ve fırtınalıydılar. Ayrıca, kimi zaman, aynı gövdede ikiden fazla kişiliğin birarada bulunduğu da oluyordu. Örneğin, yine Textbook of Psychiatry'de ye alan bir başka örnekte üç kişilikli bir genç kızın öyküsü anlatılıyor. Bilinen kişiliğinin dışında iki farklı kişiliği daha var. Bu kişilikler zaman zaman bedenini ele geçiriyorlar. Her birinin kendine özgü bir mizacı, duyguları, düşünceleri ve amaçları var. Arkadaş çevreleri bile farklı. Nöbet değişimi ansızın, beklenmedik bir anda oluveriyor. O anda bedeni ele geçiren kişilik az önce olup bitenler hakkında hiç bir şey anımsamıyor.
Trafik kazasıyla gelen kişilik Aynı kitaptaki bir başka öykü Türk filmlerinde sık kullanılan bir temayı akla getiriyor. Bay Hanna'nın ikinci kişiliği bir araba kazasından sonra ortaya çıkıyor. Hanna, kazadan sonra hafızasını kaybediyor. Geçmişiyle ilgili hiç bir şey anımsamıyor. Yeniden doğmuş gibi, başka arkadaşlar ediniyor, farklı bir kişilik geliştiriyor. Ancak, aylar sonra bir sabah eski kişiliğiyle uyanıyor ve bu kez de ikinci kişiliği hakkında hiç bir şey anımsamıyor.



Sinemada çoğul kişilikli kahramanlarÇoğul kişilik sinemada sıkça işlenen bir konu. Ünsal Oskay, “Çağdaş Fantazya” adlı kitabının bir bölümünde çoğul kişilikli insanları konu alan filmlerden söz ediyor. Bunlardan, “Kurt Adam”, “Dr. Jekyll ve Mr. Hyde” ve ülkemizde “Şeytan” adıyla gösterime girmiş olan “The Exorcist” içlerinde en yaygın olarak bilinenler. Üçünde de, ön plandaki kişilik olağan ve tanıdık olanı temsil ediyor. İkinci kişilik, doğanın ya da doğaüstünün karanlığından çıkıp geliyor ve bedeni ele geçiriyor.
İkinci kişilik nereden geliyor? Bilim adamları, sinemacılar gibi, ikinci kişiliğin kaynağını doğa ve doğaüstü olarak gösterip kenara çekilme ayrıcalığına sahip değiller. Onlardan beklenen, bu yabancının ya da yabancıların insan ruhunda nasıl oluştuğunun, nerede saklandığının ve hangi koşullarda ortaya çıktığının gösterilmesi. Pierre Janet, olayı “çözülme” kavramıyla açıklıyor. Janet'ye göre, zihinsel bütünlüğü sağlayan enerjinin yetersizliği, bazı ruhsal işlevlerin bütünden ayrılarak özerklik kazanmalarına zemin hazırlıyor. Freud ise, bastırma kavramı üzerinde duruyor. Dışa vurulması ve doyurulması olanaksız dürtü ve isteklerin bilinçdışına bastırılarak orada tutulması psikanalizin ortaya koymuş olduğu evrensel bir savunma düzeneği. Çift ya da çoğul kişilik olgularında, birinci kişilik daha geleneksel ve tutucu bir yapıda oluyor. Bastırılmış olarak bilinçdışında tutulan ve ansızın ortaya çıkarak bedeni ele geçiren ikinci kişilikse genellikle tam tersine, gürültülü, fırtınalı, gösterişli, umursamaz ve aşırı rahat davranışlar sergiliyor. Kişinin, toplum dışına ve bilinçdışına itilmiş olan yanı, orada ayrı bir kişilik olarak örgütleniyor ve fırsatını bulduğunda aynı bedeni kullanarak yaşamaya başlıyor.
Görülme sıklığıÇoğul kişilik bozukluğu ender görülen bir ruhsal sorun. Bir çok ruh hekimi yaşamı boyunca bu tanıyı hak eden tek bir hastayla bile karşılaşmıyor. Buna karşın, kendini aşırı baskılayan kişilerin, uygun koşullar oluştuğunda, tanıyanları şaşkına çeviren bambaşka bir kimliğe bürünmeleri yabancısı olduğumuz bir durum değil. Kırkından sonra azanlar, içince dağıtanlar ve kendi ülkesinde mazbut bir yaşam süren turistik çapkınlar bu duruma örnek olarak gösterilebilir. Bunların hiç birinde, çoğul kişilik bozukluğundaki kadar dramatik bir değişim ortaya çıkmıyor ve bu nedenle içinde bulundukları durum bir ruhsal hastalık olarak değerlendirilmiyor. Ancak, kişilikteki ani değişim, işleyen ruhsal düzenekler yönünden arada bir benzerlik olduğunu düşündürüyor.
Bütünlüğü korumak içinÇoğul kişilik bozukluğu, ruhsal dağılmanın yanı sıra, tutarlı ve sağlam kişiliğin de ipuçlarını taşıyor. Bir başka deyişle, farklı bir kişilik oluşturacak kadar büyük bölümü baskılanıp yaşam alanı ışında bırakılan bir benlik, kendiyle barışık ve uyumlu bir kişiliğe giden yolu da gösteriyor. Eğer bütünlüğümüzü korumak istiyorsak, yaşam olanaklarına sırt çevirmemize yol açan önyargılarımızı sürekli gözden geçirmeli, katı kural ve kalıplar yerine esnekliği ve hoşgörüyü ön plana çıkarmalıyız. Çünkü, yaşanabilme olanağı varken abartılmış törel kaygılarla bastırılan yanlarımız beklenmedik bir anda ortaya çıkarak yaşamımızı altüst ediyor, bizden intikam alıyorlar.

Teoman Erdal Eren'e şarkı yapmış


Teoman Erdal Eren için ''iki çocuk''diye şarkı yapmış.(hayatta en zoruma giden şeylerden biri de Erdal Eren in idamdan önceki bu son fotoğrafını Savaş ay denen ya%&w+&?şaaan çekmiş olmasıdır.adam sanki gazeteci değil istanbul da ne kadar emniyet müdürü varsa onların baş yalağı,evlenme programını arayıp yarışmacı kıza gel benimle evlen bırak yarışmayı deyip kandırıp kızı günlerce kullanıp atacak kadar y%/&%/%şak biri...trafik cezası yazılamayacak kadar imtiyazlı bir yalağa bu fotoğrafı çekmek nasip olmuş)
aşağıda bir gazeteden haberle ilgili yazı:''İki çocuk da akrabası çıktı
Ünlü rockçı Teoman'ın; 1980 yılında korsan bir gösteri sırasında vurularak öldürülen Zekeriya Önge ile onu öldürdüğü gerekçesiyle idam edilen Erdal Eren'i anlattığı 'İki Çocuk' şarkısıyla ilgili yaptığı açıklama herkesi şaşırttı. Teoman, şarkıda bahsedilen iki kişinin de akrabası olduğunu söyledi. Türk rock müziğinin sevilen seslerinden Teoman'ın geçtiğimiz aylarda piyasaya çıkan 'Renkli Rüyalar Oteli' adlı albümünde yer alan 'İki Çocuk' adlı şarkı, duygusal sözleriyle albümün en konuşulan şarkısı olmayı başardı. Teoman Birgün Gazetesi'ne verdiği röportajda; Erdal Eren ve Zekeriya Önge'nin akrabası olduğunu açıkladı. Şarkıda; 1980 yılında bir korsan gösteri sırasında tam kalbine isabet eden bir kurşunla öldürülen 20 yaşındaki inzibat eri Zekeriya Önge ile onu vurduğu gerekçesiyle idam edilen 17 yaşındaki Erdal Eren'i ve onların anneleri anlatılıyor.İKİSİNE DE ÇOK ÜZÜLDÜM Söz ve müziği Teoman'a ait olan bu şarkı, Önge ve Eren'in ölümlerinin anlatıldığı döneme ait televizyon ve radyo haberleri ile başlıyor ve hemen ardından gelen duygusal şarkı da dinleyenlere gözyaşı döktürüyor. Sol görüşlü bir insan olduğunu söyleyen Teoman, hem 17 yaşındaki Erdal Eren'e hem de onun öldürdüğü iddia edilen inzibat eri Zekeriya Önge'ye de çok üzüldüğünü, bu yüzden ikisini bir şarkıda buluşturduğunu söylüyor.UZAK DA OLSA AKRABA Hem Eren'le hem de Önge ile akraba olduğunu söyleyen Teoman, şunları söyledi: "Erdal Eren, bizim evde sürekli sözü edilen birisiydi. Giresun'dan akrabamızdı. Asıldığı gün annem ve ben çok üzüldük. 'İki Çocuk' adlı şarkıma bu duygularla başladım. Şarkımda, sadece bir suç unsuru olarak bahsedilmesine içerlediğim, er Zekeriya Önge de var. Garip bir rastlantı ama onun da akrabamız olduğunu öğrendim." Ünlü şarkıcının hesabına göre Önge ile Eren de birbirlerine uzak da olsa akrabalar... Ünlü şarkıcı Teoman Giresun'un Alucra ilçesinde doğdu. Erdal Eren de Giresun'un Şebinkarahisar ilçesinde dünyaya geldi. Bu iki ilçe de birbirlerine komşu ilçeler olarak biliniyor. Zekeriya Önge ise Sivas'ın Gölova ilçesinde doğmuş. Gölova ilçesi de Şebinkarahisar ve Alucra'ya komşu. Bu birbirlerine yakın ilçelerde yaşayan birçok sülalenin birbirleriyle kan bağı olduğu biliniyor.''

Deniz Gezmiş üzerinden ticaret



5/12/2006 - Deniz Gezmiş üzerinden ticaret
Türksolu dergisinin ileri yayınları 50 YTL ye 120 resimlik Deniz Gezmiş albümü hazırlamış satıyor.bu ülkede üzerinden en fazla kazanılanlardan biri haline getirdiler O'nu...sömürü aracı oldu..hem de böyle astronomik fiyata satıyorlar...gidip o parayla da amerikan wiskisi içerler olur biter.bu dergiyi ırkçı-kafatasçı Kürt düşmanı olduğundan artık okumuyorum.ve sevmiyorum.Kürt de insandır.sadece çoğunun okutulup,eğitilmesi lazımdır.
Avrupanın ,Amerikanın için Elvis Presley şarkıları ,beatles ,nirvana nasıl hala şirketler için para makinası,kazanç kapısı ise bizde de Deniz Gezmiş endüstrisi var..Gülünün solduğu akşam ı yayınlayan Erdal Öz bu kitaptan çok iyi para kazanmıştı ama kendisi Amerikan hastanesinde öldü....şimdi de 50 ytl 'ye fiyata Deniz Gezmiş albümleri .......vay anasını bee......


yazıya yoruma cevap:(yazı sapıtılmasın Deniz'i çok severim)


13/2/2007 - sömürü
Yazan: klarnetligemi
konu Deniz Gezmiş in kim olduğu değil.kendini sosyalist gösteren ikiyüzlüler.nasıl ki dindar geçinen sahte dindarlar varsa sol da da böyleleri var.Deniz Gezmiş resimlerinin böyle sömürü ve ticaret aracı olacağını bilse o resimleri çektirmezdi.Gülünün solduğu akşam O ve arkadaşlarını anlatır.Erdal Öz gazeteci olarak girdiği cezaevinde Deniz in ağzından hikayesini öğrenir bunu kitap haline getirip çuvalla para kazanır.kendisi geçen yıl amerikan hastanesinde öldü.aşağısı kurtarmaz.bir de bu tipler sevgililer günü ne kapitalizmin para tuzağı der marlborodan başka sigara içmezler.derin mevzu.

Teoman-Erdal Eren için-İki çocuk/5.12.06










İki çocuk,


El sallamıştı annesine bayram izni dönüşünde


Hissetmiş miydi oğlunu kurşunkalbi deldiğinde


Kan revan içinde yan yana


Aynı köprüde annelerininrüyalarında öldükleri yaşlarıyla


Ateşli harlı delikanlılar, ne şehit,ne kahramanlar

Düşmansız bir savaşta düştüler,kalkmayacaklar

Emin değildi kendi bile,dokunmuşmuydu tetiğe

Kesin olan tek şeyse en yakın mahkumdu ipe,



Kalpte kurşun ilmek boyunda

İki çocuk ölüm karşısında

Hep çocuk kalacaklar

büyümeden birer tabutta

Ama yaşıyorlar gülüyorlar

Annelerinin rüyalarında...

100 kişilik dünya



30/11/2006 - 100 kişilik dünya
Dünya nüfusunu 100 e indirip,toplumların birbirine oranını koruyup bundan bir köy kursa idik.bu köyde 20 kişi iyi evlerde yaşayacaktı,biri doğmak üzere iken diğeri ölmek üzere olacaktı,


30 kişi okuma yazma bilecekti,1 kişi bilgisayar sahibi,1 kişi üniversite mezunu olacaktı.







bu köyde
57 Asyalı,21 Avrupalı,14 Amerikalı(kuzey-güney-orta),

8 Afrikalı

52 si kadın 48 i erkek
30 u beyaz 70 beyaz olmayan
30 u hristiyan,70 i hristiyan olmayan
89 heteroseksüel 11 homoseksüel
6 kişi tüm servetin %59 una sahip ve bunların hepsi A.B.D kökenli olacaktı.
20 kişi iyi evlerde yaşayacaktı.

klarnetligemiden güzel bir müzik


26/11/2006 - klarnetli gemiden güzel bir müzik
Adieu mon pays çalıyor şimdi cd de.Enrico Macias.bu şarkıyı dinlerken klarnetli gemide olmayı isterdim(hayalimdeki).

Tanju Okan-Pierre Bachelette


26/11/2006 -
şimdi de pierre bachelett ten emanuell i dinliyorum.bunu Tanju Okan
''bir yıl sonra bugün tanıştığımız gün''diye söylerdi.bu arda google da Tanju Okan ı ararken güzel bir haber gördüm.Urla belediyesi(T Okan İzmir Urlalı)hatta güzel Urla m diye şarkısı da var.O nun heykelini dikmiş.güzel bir gelişme.

''Urla'ya Tanju Okan Heykeli Dikildi
Urla Belediye Başkanı M. Selçuk Karaosmanoğlu’nun yaptırdığı Tanju Okan Heykeli, ölümünün 5. Yıl dönümünde Urla’ya dikilerek anıldı.
Oğlu Tansu Okan’ın da katıldığı anma töreni Urla İskele’deki kabri başında başladı.
Kabrine çiçek konulması ve duaların ardından konuklar ve sevenleri Urla İskele Mahallesinde evine ikiyüz metre uzaklıktaki Tanju Okan Parkı’na geçti. Parka dikilen 2 metre 30 cm. boyundaki heykel açılışı törenine geçildi. Urla Belediye Başkanı M. Selçuk Karaosmanoğlu ve Tansu Okan’ın açılışınıyaptığı heykeli, heykeltraşlar Zafer Dağdeviren ve Derya Arsoy yaptı. Urla Kaymakamı Ali Kamil Başıhoş, Kınık Kaymakamı Mustafa Harputlu, Balçova Belediye Başkanı Ali İhsan Ülker, Foça Belediye Başkanı Ercan Küçükkaya, Güzelbahçe Belediye Başkanı Ertan Avkıran, Meclis Üyeleri, Okan’ın yakınları, hayranları ve Urlalılar katıldı.
Urla Belediye Başkanı Karaosmanoğlu, “Biz Tanju Okan’ın heykelini zaten kalbimize dikmiştik. Şimdi çok sevdiği İskele’ye dikmekten gurur duyuyoruz” dedi.
Tansu Okan ise “ 4 , 5 yıldır babamın unutulmaması için neler yapabilirim diye düşünüyordum ama değerli Belediye Başkanımız Selçuk Karaosmanoğlu yapılabilecek en güzel şeyi, babamın heykelini yaptırdı. Başkanımıza çok teşekkür ediyorum” dedi.
Tanju Okan’ın denize bakan heykelini Urla Belediye Başkanı M. Selçuk Karaosmanoğlu ve Tansu Okan açtı. Karaosmanoğlu kurdeleyi keserken “Tanju Okan’ın çok sevdiği Urla’yı görmesini sağlıyoruz” dedi.''

sanatçı


buyrun size batıda sanatçıya verilen değere bir örnek.Louis Armstrong adına Amerika'da açılmış bir park.YAZININ PEŞİNDEN YAPILAN YORUMA CEVAP(yazılar klarnetligemi adlı blogcu sitesinde idi):

karalama defteri

26/11/2006 - sanatçı-sanatçı geçinen
Genocide diye bir arkadaş yorum yazmış sağolsun Louis Armstrong adına açılan parkla ilgili.yahu arkadaş başka rumuz mu bulamadın da genocide i seçtin.genocide ingilizcede soykırım demek.ikincisi ben sanatçı derken (Allaha şükür yaklaşık 2-3 veya daha fazla senedir tv izlemiyorum.bir yerde kahvede vb gözüme bir kanal çarparsa o başka)hem tv izleyip hem abuk subuk zeka seviyesi düşük kişilere hitap eden programlardan dert yakınıp kendine eziyet edenlerden değilim.semraaaanımı bile gazeteden tanıdım.banu alkan la dostu derken ahu tuğbanın dostunu da gazeteden tanıdım.Valla tanımıyordum hiçbirini.ve de ilgilendirmiyordu.bu millet tuhaftır hem izler hem şikayet eder medya ne halt etsin.bu arada benim sanatçıdan kastım özellikle 70 lerin sanatçıları.kıymetini bilemediğimiz.şimdiki zırzoplar değil.Yadigar Ejder vardı Kemal Sunalın filmindeki ''mazlum''karakterini oynayan.aç ve sefil ölmüştü.şimdi de adamlar bırakın sanatçılığı herhangi bir şekilde ünlenerek para kazanıyor.bir de caner mi ne çıkmış...roman mı yazmış,film mi yapmış,şiir mi yazmış da ünlü olmuş ne yapmış da ünlenmişse...

what a wonderfull world


26/11/2006 - what a wonderfull world
Şimdi de louis armstrong dan what a wonderfull world ü dinliyorum.ne harika bir dünya demek.

Eski bir slow-20-11-06

26/11/2006 - çok güzel bir eski slow
Sanırım 89 du.bu şarkı ilk çıktığında bir parfüm reklamında dinlerdik.echo diye bir parfümdü ve reklamda beşiktaş kalecisi Engin oynuyordu.marc almond söylüyordu.harika bir şarkıydı.
Something's Gotten Hold Of My Heart-Marc Almond

20-11-2006 dan bir yazı




26/11/2006 - ajda pekkan-alain delon
Şu anda Alain Delon dan paroles paroles diye bir şarkı dinliyorum.aynı şarkıyı ajda pekkan -palavra palavra diye söylüyordu.güzel bir şarkı.